GEMİCİKLER DELİNMEDİ

 

Abdülhakîm SAYGIN

 

Erdoğan için bu seçimin büyük önemi vardı, çünkü Ağustos’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir tür provasıydı.
Erdoğan şimdi, cumhurbaşkanlığını garantilemiş olduğunu düşünerek seviniyor.
Ve yanlış yapıyor.
Hoşunuza giden bir şey, hakkınızda şer olabilir. Hoşunuza gitmeyen bir şey de, sizin için hayırlı olabilir.
Bu dünya hayatında, kaybettiğimiz ya da elimize geçmediği için karalar bağladığımız nice şey vardır ki, gerçekte onun elimize geçmemiş olması, Allahu Teala’nın bize bir lütfudur. Bir nimetidir.
Nice elimize geçtiği için sevindiğimiz, bayram yaptığımız şey de vardır ki, bir zaman gelir, onun bir bela olduğunu anlarız, anlamışızdır.
Erdoğan, bu seçim başarısına sevinmek yerine üzülse, daha iyi eder.
Bunu, çok uzun zaman geçmeden anlayacak, öyle sanıyorum.
Son aylarda yaşanan kaset savaşları, gerçekte Erdoğan’ın imajından çok şey götürmüş bulunuyor. Bu, ilerde daha iyi görülecek.
Ancak, asıl sorun, Erdoğan’la uğraşan odakların, bu seçim başarısının ardından, yeni planları devreye sokacak olmalarıdır.
Karşınızdaki güç, “Şimdi İmparatorluğun yıkılışını izleyeceksiniz” demişse, yenilgiyi kolayca kabulleneceğini düşünmemelisiniz.
Ve bu güç, sizin en üst düzey dört adamınızın, en güvenli bir mekânınızda yaptıkları toplantıyı kaydedip yayınlayabilen bir güç.
Bunu, Cemaat’in yapabilmesi mümkün değildir. Bunun birçok nedeni var, fakat en önemlisi şudur: Cemaat, MİT’in haberi olmadan böyle bir şeyi kesinlikle kotaramaz. Bu, Cemaat’in çapını, ufkunu, yeteneğini, birikimini ve imkânlarını aşan bir şeydir.
Türkiye’nin mevcut yöneticilerine gelince, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ve deşifre olan gizli toplantının da gösterdiği gibi, bu ülkeyi belirli bir noktaya badiresiz taşıyabilecek bilgelik, basiret, firaset, hikmet ve ufuktan yoksunlar.
Onlar için, mesela Kehf Suresi’nde geçen Hızır kıssası hiçbir şey ifade etmez. Onlar, “Harp hiledir” hadîsini de anlayamazlar, çünkü gönül gözleri, bunu, kendi insanına saldırmak olarak anlayacak kadar kör. Gerçek bu. Hadîsi, gerçekten hadîse değer veriyorlarsa şayet, “Harp alçaklıktır” şeklinde anladıkları görülüyor.
Evet, Kehf Suresi’nde, Hz. Musa ile birlikte yolculuk yapan Hz. Hızır’ın, bindikleri gemiyi deldiği ve Hz. Musa’nın da buna itiraz ettiği anlatılır. Daha sonra, Hz. Hızır, bunun hikmetini açıklar: Gemi, yoksul denizcilerindir. İlerde de, bütün sağlam gemileri zorla gasbeden zalim bir hükümdar vardır. Gemiyi kusurlu hale getirmiştir ki, o hükümdar buna el koymasın.
Eğer Erdoğan’ın iktidarı kusurlu hale gelseydi, kendisi için de, Türkiye için de iyi olacaktı.
Şimdi, Erdoğan’a ve Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye yapılacak daha büyük bir saldırıyı beklemeye başlayabiliriz.
Herkes, buna hazırlıklı olsun. Şiddeti ve dozajı arttırılmış, farklı türden saldırıları beklemeye başlayabilirsiniz.
Erdoğan, gemici bir babanın oğlu.. Ve çocukları, gemi ya da gemicikler işletiyor.
Ve, Erdoğan’ın gemilerinin ya da gemiciklerinin delinmediğini görüyoruz.
Çünkü bunu hak etmiyor. Çünkü Erdoğan ve ailesi, “yoksul denizciler” değil..
Ve yoksul kalmamış olmalarının bedelini hem kendileri ödeyecek, hem de Türkiye’ye ödetecekler.
Yazın bunu bir tarafa, yazın.

 

60. Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: “Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim.”
61. Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.
62. (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.
63. (Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.
64. Musa: İşte aradığımız o idi, dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler.
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66. Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi.
67. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.
68. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?
69. Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.
70. (O kul:) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.
71. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
72. (Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.
73. Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.
74. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!
75. (Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi.
76. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.
77. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
78. (Hızır) şöyle dedi: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.”
79. “Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.”
80. “Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.”
81. (Devam etti:) “Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.”
82. “Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.”

(Kehf, 18/60-82)

SANA “BAŞBAKAN OLAMAZSIN” DEMEDİM, “İLKELİ OLAMAZSIN”

 

Abdülhakîm SAYGIN

 

İktidar yalakası Sabah Gazetesi dün (29 Mart 2014) şu haberi yayınlamış bulunuyordu:

 

Erdoğan: “Atatürk hayatta olsa…”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’ü istismar etmekle suçlayarak, “Atatürk zaten hayatta olsa senin gibi bir adamı o partinin başına getirmezdi” dedi.
… CHP’yi yalancılıkla suçlayan Başbakan Erdoğan, ‘Bunlarda yalan var, iftira var, takiyye var, riyakarlık var. Kılıçdaroğlu ikide bir diyor ki ‘gençler oyunuz Atatürk partisine.’ Bunun adı dört dörtlük istismardır. Atatürk şu anda ebedi alemde yatıyor. Atatürk zaten hayatta olsa senin gibi bir adamı o partinin başına getirmezdi. Çünkü senden bir şey olmaz. Atatürk’e en büyük ihaneti kendisinden sonra gelenler yaptı. İlk ihaneti İnönü yaptı. Türk Lirası üzerinden Atatürk resmini kaldıran, devlet dairelerinden Atatürk posterini kaldıran kim? İnönü. Siz böyle bir partisiniz. Atatürk’ü istismarı bırakın. Bırakın da Atatürk milletin olsun. AK Parti şunun bunun partisi değil, milletin partisi. Bu partinin rotasını millet çizdi. Şu veya bu kişi değil. Tayyip Erdoğan fanidir yarın ölür ama AK Parti’yi yürütecek olanlar var. Biz bu işi böyle inşa ettik. Siz partilerinizi ilkeler üzerine değil de faniler üzerine inşa ederseniz o parti kalıcı olmaz. İlkeler üzerine inşa ederseniz o parti hizmete devam eder’ şeklinde konuştu.
… Türkiye Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefini yakalıyor. Lafla peynir gemisi yürümez. Bana yurt dışında hep devlet başkanları Marmaray’ı soruyor. ‘Misafirim olduğunuzda sizi gezdiririm’ diyorum. Bu bizim 153 yıllık hayalimizdi. Ecdadımız Abdülmecit bunu düşündü ama bu CHP kafası bunu düşünemedi. Düşünemez. 10. Yıl Marşını söylerler. Marş söylemek benim karnımı doyurmuyor. Demir ağlara ördük. Neyi ördünüz? Atatürk’ten sonra 1 kilometre demir ağınız var mı? Demir ağlarla biz örüyoruz. Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Konya-Eskişehir yüksek hızlı trenleri var. Banliyo sistemlerini yeniledik. Kendi vagonlarımızı üretiyoruz. Eskiden 10 metre raylar üretiyordu Türkiye şimdi 70 metre hem de kaynak sistemiyle. Medeniyet bu’ ifadelerini kullandı.
Fethullah Gülen’in iyi bir ‘senarist’ olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, ‘Aynı zamanda iyi bir holding patronuymuş. Bir tek ceketi varmış başka bir şey yokmuş…. Pensilvanya’daki saray hariç. Bunlar dini dört dörtlük istismar edenlerdir. Fakat oraya gönül veren çok saf temiz kardeşlerime sesleniyorum önce itikadi noktada kendinizi gözden geçirin. Bizim Allah’tan başka kimseye kulluğumuz yoktur. Kim ki ona ters düşüyorsa elimizin tersi ile iteriz. Allah’a itaat konusunda kimseye itaat olmaz. Bunlar dağıtmış. Bunlar şirazesinden sapmış. Ne yaptıklarının farkında değiller. ‘O derse doğrudur’ diyorlar. Sevgili Peygamberimiz mi o. Kim o? Hani müşrikler Peygamberimiz miraçtan indikten sonra Hz. Ebubekir’e geldiler. Dediler ki ‘seninki bir şeyler söylüyor’ Hz. Ebubekir’in verdiği cevap; ‘O dediyse doğrudur.’ Şimdi aynı çerçevede bunlar da ne diyor; ‘Pensilvanya dediyse doğrudur.’ Bu çok tehlikeli bir şey. Yarın kullanacağınız oy sadece CHP’ye MHP’ye ders değil aynı zamanda Pensilvanya’ya ders olacaktır’ şeklinde konuştu.
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/29/erdogan-ataturk-hayatta-olsa

 

Şu sözlerdeki fikir sefaletini, tutarsızlığı, çelişkileri, “ne dediğini bilmezliği”, kafa savrukluğunu anlamak için çok fazla şey biliyor olmak gerekmiyor.
Birileri Tayyip’i “dünya lideri, İslâm âleminin son umudu, kurtarıcı” vs. ilan etmekte ısrarlı.. Yağcıların ve yalakaların nesli tükenmez “netekim”.
Ancak, bilmedikleri şu: İkeleri olmayan, ilkeli davranmayan, tek başına bile kalsa bildiği doğruların arkasında durma dirayeti olmayan bir adam, dünyadaki “maddî güç ve otoritesi”ni yitirdiği anda, tarihin çöp sepetine atılıp unutulur.
Şimdi, bir an için siyasal propagandanın ayartıcı cazibesini bir tarafa bırakıp düşünelim: CHP mi samimi Atatürkçüdür, yoksa AKP mi?
Şunun söylediği lafa bak: “Atatürk’e en büyük ihaneti kendisinden sonra gelenler yaptı. İlk ihaneti İnönü yaptı. Türk Lirası üzerinden Atatürk resmini kaldıran, devlet dairelerinden Atatürk posterini kaldıran kim? İnönü.”
Türk parasının üzerinden Atatürk resminin kaldırılması neden ona ihanet olsun ki?!
Neden Türk parasının üzerinde sürekli Atatürk resmi olsun ki?!
Mesela şu anda, bazı paraların üstünde Atatürk resminin bulunmaması, kötü bir şey mi olur?
Bu, Atatürk’e ihanet midir?
Evet, bazılarının “ihanet” anlayışı bizimkinden farklı olabilir. Mesela, Firavun’un yalakalarına göre, “Firavun da bir insandır, tanrı değildir” demek, Firavun’a ihanet etmek demekti. Bu kadar da değil.. Mısır Devleti’ine ihanet etmek, ulusal güvenliği tehlikeye düşürmek, vatana ihanet suçunu işlemekti.
Tayyip’e göre de, İsmet İnönü, tutup Atatürk’e ihanet etmiş.
Adamdaki şu ihanet anlayışına bakınız..
Böyle bir adamda, nasıl bir “ilkelilik” olabilir ki?!
Tutup miting yapmış, karşısındakini eleştirmek için bulabildiği bu..
Nasıl bir ilkelilik ki bu, muhatabının belki en az hatalı hareketlerinden birini eleştiri konusu yapıyor.. Kraldan fazla kralcı, Atatürk’ten fazla Atatürkçü olabiliyor.. İsmet İnönü’den bile daha Atatürkçü..
Evet, adam aynen böyle söylüyor: “Atatürk’e en büyük ihaneti kendisinden sonra gelenler yaptı. İlk ihaneti İnönü yaptı. Türk Lirası üzerinden Atatürk resmini kaldıran, devlet dairelerinden Atatürk posterini kaldıran kim? İnönü.”
İnönü, devlet dairelerinden Atatürk posterini kaldırtmışmış, ona ihanet etmişmiş..
Bence çok iyi bir şey yapmış..
Bu, İslâm âleminin son umudu, beklenen bir tür Mehdî, eşi bulunmaz kurtarıcı, dünya lideri AKP liderinin dert ettiği şeyi görüyor musunuz?
Muhatabında bulduğu hatayı?..
Bu haliyle, bu laflarıyla, bu fikir sefaletiyle, bu ilkesizlikle, bu maneviyat eksikliğiyle bir de tutup ilkelilikten bahsediyor..
Türk usulü bir tür Mehdî… Atatürk posterinin derdine düşen Mehdî.. Türk parasının üzerinden bir ara Atatürk resmi kaldırılmış diye ağıt yakan Mehdî..
Bu vatandaş, CHP’ye yönelttiği şu eleştirilerden sonra tutup bir de ilkelilik edebiyatı yapıyor ki, ölür müsün, öldürür müsün!.. Güler misin, ağlar mısın!..
Ardından da Atatürçülük yapıyor, onun hedef aldığı “muasır medeniyet seviyesi”nden, yani çağdaş uygarlık düzeyinden söz ediyor..
Sonra da, birilerini, “dini dört dörtlük istismar etmek”le suçluyor..
Haklı olabilir.. Fakat, kendisinin yaptığı farklı bir şey mi?!
Bir taraftan devlet dairelerindeki Atatürk posterinin yasını tutan, Türk parasının üzerindeki Atatürk resminin bir ara kaldırılmış olması için ağıt yakan adam, tutup bir de, “Bizim Allah’tan başka kimseye kulluğumuz yoktur. Kim ki ona ters düşüyorsa elimizin tersi ile iteriz. Allah’a itaat konusunda kimseye itaat olmaz” diyorsa, ona, “Atma Recep, din kardeşiyiz” değil, daha başka bir şey söylemek gerekir..
Dünya lideri diye takdim edilen adamın çapı, ufku, tutarlılığı, fikir düzeyi işte bu!
Ve bu adam, birilerini “dini dört dörtlük istismar etmekle” suçlarken, “Bizim Allah’tan başka kimseye kulluğumuz yoktur” diyerek acı acı gülümsememize yol açarken, acaba yüzünün kızarmamasını nasıl sağlayabiliyor, merak ediyoruz? Nasıl sağlayabiliyor?

 

NİSA, 4/49-52
49 – Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez.
50 – Bak nasıl da Allah’a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
51 – Şu kendilerine Kitap’tan bir nasib verilmiş (biraz dinî eğitim almış) olanları görmüyor musun! Onlar cibt’e (Allah’tan başka tapılan şeylere) ve tâğûta (şeytana ve şeytanlaşmış insanlara, sapık liderlere) inanıyorlar. Ve Allah’ı (mülkün/egemenliğin tek sahibi olarak) tanımayanlara, “Bunlar, (Şeriat’ten başka referans kabul etmeyen) müminlerden daha doğru yoldadır” diyorlar.
52 – Onlar, Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.

 

BU DÜNYA KİME KALDI?!

 

Kem durur yoksulluktan nicelerin varlığı,
Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı.

Batmış dünya malına, bakmaz ölüm haline,
Ermiş Karûn malına, zehî iş düşvarlığı.

Bu dünya kime kaldı, kimi berduhâr kıldı?!
Süleyman’a olmadı onun berhudârlığı.

Süleyman zembil ördü, kendi emeğin yerdi,
Onun ile buldular onlar berhudârlığı.

Gel imdi Miskin Yunus, nen var yola harceyle,
Gördün elinden gider bu dünyanın varlığı.

Yunus Emre

 

DÜŞENE VURAN ÇOK OLUR

 

Abdülhakîm SAYGIN

 

Merhum Mehmet Akif, Resulullah s.a.s.’in dünyaya geldiği zamanı tasvir ederken, “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta” der:

Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Evet, bugün de öyle bir dönemi yaşıyoruz.. Bir defa düşmeyegörün, insanlar size vurmak için sıraya gireceklerdir.
Şimdi bunu, Cemaat bir ölçüde yaşıyor.. Daha da yaşayacak..
Sorun bunu hak edip etmedikleri değil sadece.. Sorun, onlara vurmak için şimdi sıraya girenlerin, seciye ve karakter açısından insana üzüntü veren bir düzeysizlik içinde olmaları..
Onlara şu soruyu sormak hakkımız: Şayet siyasal iktidar ile Cemaat’in arası açılmamış olsaydı, aynı şeyleri yazıp söyleyebilecek miydiniz?
Ya da şöyle diyelim: Bu Cemaati, geçmişte de aynı hataları sergilemiş olmasına rağmen, neden bir kez olsun, evet bir kez olsun eleştirmediniz?
Bu ilkesizlerden, ya da “gecikmiş sınırlı sorumlu ilkelilik” abidelerinden biri, Faruk Beşer…
Son yazısında “çalma sorular ve kopya ile görev almaları”, görevlendirmede liyakat hususunu konu edinmiş..
Acaba bundan yeni mi haberdar olmuş?!..
Diyor ki: “Bu liyakati kişinin kendi vicdanı ve ahlakı ile belirlemesi çok zordur. Herkes kendisinin, ya da kendi grubundakilerin elverişli olduğunu sanır. O halde bunun ölçütlerini koyup uygulayacak olan da yine devlettir.”
Bu ifadeler, bir fıkıhçıya yakışmayan bir “devlet” ve iktidar yalakalığından başka bir şey değil..
Devletin bizzat kendisini “ölçüt” haline getiriyor.
Devlet, ölçüt “koyuyor” ve “uyguluyor”..
Devlet dediğin kim peki senin?..
Başta siyasal iktidar olmak üzere, bürokrasi vs..
Ve bunlar, cansız ya da insan ötesi varlıklar değil, bireylerden ve gruplardan oluşuyor..
Burada söylenmesi gereken şudur: Ey devlet (kendisini devlet kabul eden yönetici zümre), sen kendin sübjektif/öznel ölçütler koyup uygulayamazsın, toplum genelinin onayını alacak evrensel nitelikteki (zaman ve mekân üstü) ölçütleri tespit edip uygulamalısın. Ve şeffaf olmalısın. Ölçütlerinin de, ölçütleri nasıl uyguladığının da tam olarak bilinmesi ve denetlenebilmesi gerekir.
Hayır, fıkıhçı Faruk Beşer, bunu söylemiyor. Devlet dediği kişi ve grupları, ölçüt koyan ve uygulayan konuma getiriyor.
Devlet, ölçütün bizzat kendisi oluyor..
Ölçütü koyan da o, uygulayan da o..
Böyle olunca, Beşer’in neden şimdi dilinin çözüldüğünü, geçmişte sustuğu davranış biçimlerini şimdi neden topa tuttuğunu anlayabiliyoruz.
Paralel devlet dedikleri şey, birkaç yıl önce, aslında devletin bir parçasıydı. Dolayısıyla, onların devlet olarak ölçüt koyma ve uygulama hakkı vardı.
Sonra, devlet içinde bir ayrışma yaşandı. Devletin bir kesimi, diğer kesimini paralel ilan etti.
Paralel ilan edilenler düştüler..
Onun için, şimdi, Faruk Beşer gibi, zamanında Fethullah Gülen’i müçtehit ilan etmiş birinden bile tekme yiyor, darbe alıyorlar. Düşmeselerdi, birileri, bir yerlere gelmek için onlara yine “yalakalık” yapıp duracaklar, “Hocaefendi”li konuşmalar yapmaya devam edeceklerdi. Şimdi ise, “konumlarını korumak” için düşenlere bir tekme de onlar vuruyorlar. Aralarında, “Ben daha iyi tekme vurdum” yarışı yapıyor, yeni güç sahiplerine hulus çakıyorlar. Tipik dalkavuk davranış kalıbı..
İnsan bir düşmeyegörsün…
Bir defa gücünü kaybetmeyegörsün.. Kendini savunamayagörsün..
Onu başkaları değil, kendi eski dostları yer..

 

HADÎSLERDE KIYAMET ALÂMETLERİ 18

Âhir zamanda ümmetim üzerine şiddetli bir belâ zuhur eder. Bundan ancak iki sınıf kurtulur: Biri Allah’ın dinini tanır ve onun için lisan ve kalbi ile mücadele eder. İkincisi ise dinini (doğru ve tam) anlamış (Şeriat’i benimsemiş), (hak sözü) dinlemiş ve tasdik etmiştir (onaylamıştır).

(Râmûz el-Ehâdîs, 141/1)

 

 

HADÎSLERDE KIYAMET ALÂMETLERİ 17

İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onların yüzleri insan yüzü, kalpleri şeytan kalbidir. Kan dökücüdürler (ellerine fırsat geçtiğinde, ulusal güvenlik vs. adını verdikleri şeytanî gerekçelerle birtakım komplolar tertipleyip insanları öldürmekten çekinmezler). Çirkin hareketlerden kaçmazlar. Eğer sen onlara (doğru yanlış demeden her işlerinde) tâbi olursan, seni gözetirler. Eğer onlara (hüsnüzanda bulunup) güvenirsen, sana ihanet ederler (iyi niyetini kullanırlar). Onların çocukları ahlâksız, gençleri arsız olur. Yaşlıları ise iyiliği emretmez, kötülükten menetmez olur. Sünnet aralarında bid’at, bid’at ise aralarında sünnet gibidir (bid’atleri savunur, Sünnet’i ise aşırılık olarak görürler). İdarecileri sapıktır (dinin hükümlerini uygulamadıkları gibi, uygulanmamasını açıkça savunurlar). İşte bu zamanda Allah onlara (insanlara) şerlilerini musallat kılar. Hayırlıları dua eder, fakat duları kabul olmaz.

(Râmûz el-Ehâdîs, 502/11)

 

HADÎSLERDE KIYAMET ALÂMETLERİ 16

Yakında bazı emîrler gelecek. Siz onların bazı işlerini (güzel ve faydalı bulup) beğenecek, bazılarından ise (kötü olduğu için) hoşlanmayacaksınız. Kim onlarla mücadele ederse necat bulur. Kim onlardan ayrılırsa selâmet bulur. Kim de onlara karışırsa helâk olur.

(Râmûz el-Ehâdîs, 303/4)

 

TEFVÎZNÂME

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif ânı seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen Hakk’a tevekkül kıl
Tefvîz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kalbin ona berk eyle
Tedbirini terk eyle
Takdirini derk eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hallak u Rahîm O’dur
Rezzak u Kerîm O’dur
Fa’al-ı hakîm O’dur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bil kâdı-yı hâcâtı
Kıl O’na münâcaatı
Terk eyle murâdâtı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Hak’tandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hakk’ın olacak işler
Boştur gam u teşvişler
O hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep işleri fâiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Dilden gamı dûr eyle
Rabbinle huzûr eyle
Tefvîz-i umûr eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor bakma
İncitme, gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Mü’min işi renk olmaz
Âkil huyu cenk olmaz
Ârif dili tenk olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hoş sabr-ı cemîlimdir
Takdir kefîlimdir
Allah ki vekîlimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her dilde O’nun adı
Her canda O’nun yâdı
Her kuladır imdâdı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Nâçar kalacak yerde
Nâgâh açar O perde
Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her kuluna her anda
Kâh kahr u kâh ihsanda
Her anda O bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh mu’ti’ u kâh mani’
Kâh dârr u kâh nafi’
Kâh hâfız u kâh rafi’
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh abdin eder ârif
Kâh eymen ü kâh haif
Her kalbi O’dur sârif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh kalbini boş eyler
Kâh halkini hoş eyler
Kâh aşkına dûş eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh sade ü kâh rengîn
Kâh tab’ın eder sengîn
Kâh hırem ü kâh gamgîn
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bu nas ile yorulma
Nefsinle dahi kalma
Kalbinden ırak olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dalma
Hâl ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her daim O’nu zikreyle
Zeyrekliği koy şöyle
Hayran-ı Hak ol şöyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Gel hayrete dal bir yol
Kendin unut O’nu bul
Koy gafleti hazır ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her sözde nasihat var
Her nesnede zînet var
Her işte ganimet var
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep remz ü işarettir
Hep gamz ü beşarettir
Hep ayn-ı inayettir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Aklâm-ı Hak ey Hakkı
Öğren edeb ve hulku
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş

İbrahim Hakkı k. s.