DÜŞENE VURAN ÇOK OLUR

 

Abdülhakîm SAYGIN

 

Merhum Mehmet Akif, Resulullah s.a.s.’in dünyaya geldiği zamanı tasvir ederken, “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta” der:

Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Evet, bugün de öyle bir dönemi yaşıyoruz.. Bir defa düşmeyegörün, insanlar size vurmak için sıraya gireceklerdir.
Şimdi bunu, Cemaat bir ölçüde yaşıyor.. Daha da yaşayacak..
Sorun bunu hak edip etmedikleri değil sadece.. Sorun, onlara vurmak için şimdi sıraya girenlerin, seciye ve karakter açısından insana üzüntü veren bir düzeysizlik içinde olmaları..
Onlara şu soruyu sormak hakkımız: Şayet siyasal iktidar ile Cemaat’in arası açılmamış olsaydı, aynı şeyleri yazıp söyleyebilecek miydiniz?
Ya da şöyle diyelim: Bu Cemaati, geçmişte de aynı hataları sergilemiş olmasına rağmen, neden bir kez olsun, evet bir kez olsun eleştirmediniz?
Bu ilkesizlerden, ya da “gecikmiş sınırlı sorumlu ilkelilik” abidelerinden biri, Faruk Beşer…
Son yazısında “çalma sorular ve kopya ile görev almaları”, görevlendirmede liyakat hususunu konu edinmiş..
Acaba bundan yeni mi haberdar olmuş?!..
Diyor ki: “Bu liyakati kişinin kendi vicdanı ve ahlakı ile belirlemesi çok zordur. Herkes kendisinin, ya da kendi grubundakilerin elverişli olduğunu sanır. O halde bunun ölçütlerini koyup uygulayacak olan da yine devlettir.”
Bu ifadeler, bir fıkıhçıya yakışmayan bir “devlet” ve iktidar yalakalığından başka bir şey değil..
Devletin bizzat kendisini “ölçüt” haline getiriyor.
Devlet, ölçüt “koyuyor” ve “uyguluyor”..
Devlet dediğin kim peki senin?..
Başta siyasal iktidar olmak üzere, bürokrasi vs..
Ve bunlar, cansız ya da insan ötesi varlıklar değil, bireylerden ve gruplardan oluşuyor..
Burada söylenmesi gereken şudur: Ey devlet (kendisini devlet kabul eden yönetici zümre), sen kendin sübjektif/öznel ölçütler koyup uygulayamazsın, toplum genelinin onayını alacak evrensel nitelikteki (zaman ve mekân üstü) ölçütleri tespit edip uygulamalısın. Ve şeffaf olmalısın. Ölçütlerinin de, ölçütleri nasıl uyguladığının da tam olarak bilinmesi ve denetlenebilmesi gerekir.
Hayır, fıkıhçı Faruk Beşer, bunu söylemiyor. Devlet dediği kişi ve grupları, ölçüt koyan ve uygulayan konuma getiriyor.
Devlet, ölçütün bizzat kendisi oluyor..
Ölçütü koyan da o, uygulayan da o..
Böyle olunca, Beşer’in neden şimdi dilinin çözüldüğünü, geçmişte sustuğu davranış biçimlerini şimdi neden topa tuttuğunu anlayabiliyoruz.
Paralel devlet dedikleri şey, birkaç yıl önce, aslında devletin bir parçasıydı. Dolayısıyla, onların devlet olarak ölçüt koyma ve uygulama hakkı vardı.
Sonra, devlet içinde bir ayrışma yaşandı. Devletin bir kesimi, diğer kesimini paralel ilan etti.
Paralel ilan edilenler düştüler..
Onun için, şimdi, Faruk Beşer gibi, zamanında Fethullah Gülen’i müçtehit ilan etmiş birinden bile tekme yiyor, darbe alıyorlar. Düşmeselerdi, birileri, bir yerlere gelmek için onlara yine “yalakalık” yapıp duracaklar, “Hocaefendi”li konuşmalar yapmaya devam edeceklerdi. Şimdi ise, “konumlarını korumak” için düşenlere bir tekme de onlar vuruyorlar. Aralarında, “Ben daha iyi tekme vurdum” yarışı yapıyor, yeni güç sahiplerine hulus çakıyorlar. Tipik dalkavuk davranış kalıbı..
İnsan bir düşmeyegörsün…
Bir defa gücünü kaybetmeyegörsün.. Kendini savunamayagörsün..
Onu başkaları değil, kendi eski dostları yer..

 

Yorum bırakın