GEMİCİKLER DELİNMEDİ

 

Abdülhakîm SAYGIN

 

Erdoğan için bu seçimin büyük önemi vardı, çünkü Ağustos’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir tür provasıydı.
Erdoğan şimdi, cumhurbaşkanlığını garantilemiş olduğunu düşünerek seviniyor.
Ve yanlış yapıyor.
Hoşunuza giden bir şey, hakkınızda şer olabilir. Hoşunuza gitmeyen bir şey de, sizin için hayırlı olabilir.
Bu dünya hayatında, kaybettiğimiz ya da elimize geçmediği için karalar bağladığımız nice şey vardır ki, gerçekte onun elimize geçmemiş olması, Allahu Teala’nın bize bir lütfudur. Bir nimetidir.
Nice elimize geçtiği için sevindiğimiz, bayram yaptığımız şey de vardır ki, bir zaman gelir, onun bir bela olduğunu anlarız, anlamışızdır.
Erdoğan, bu seçim başarısına sevinmek yerine üzülse, daha iyi eder.
Bunu, çok uzun zaman geçmeden anlayacak, öyle sanıyorum.
Son aylarda yaşanan kaset savaşları, gerçekte Erdoğan’ın imajından çok şey götürmüş bulunuyor. Bu, ilerde daha iyi görülecek.
Ancak, asıl sorun, Erdoğan’la uğraşan odakların, bu seçim başarısının ardından, yeni planları devreye sokacak olmalarıdır.
Karşınızdaki güç, “Şimdi İmparatorluğun yıkılışını izleyeceksiniz” demişse, yenilgiyi kolayca kabulleneceğini düşünmemelisiniz.
Ve bu güç, sizin en üst düzey dört adamınızın, en güvenli bir mekânınızda yaptıkları toplantıyı kaydedip yayınlayabilen bir güç.
Bunu, Cemaat’in yapabilmesi mümkün değildir. Bunun birçok nedeni var, fakat en önemlisi şudur: Cemaat, MİT’in haberi olmadan böyle bir şeyi kesinlikle kotaramaz. Bu, Cemaat’in çapını, ufkunu, yeteneğini, birikimini ve imkânlarını aşan bir şeydir.
Türkiye’nin mevcut yöneticilerine gelince, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ve deşifre olan gizli toplantının da gösterdiği gibi, bu ülkeyi belirli bir noktaya badiresiz taşıyabilecek bilgelik, basiret, firaset, hikmet ve ufuktan yoksunlar.
Onlar için, mesela Kehf Suresi’nde geçen Hızır kıssası hiçbir şey ifade etmez. Onlar, “Harp hiledir” hadîsini de anlayamazlar, çünkü gönül gözleri, bunu, kendi insanına saldırmak olarak anlayacak kadar kör. Gerçek bu. Hadîsi, gerçekten hadîse değer veriyorlarsa şayet, “Harp alçaklıktır” şeklinde anladıkları görülüyor.
Evet, Kehf Suresi’nde, Hz. Musa ile birlikte yolculuk yapan Hz. Hızır’ın, bindikleri gemiyi deldiği ve Hz. Musa’nın da buna itiraz ettiği anlatılır. Daha sonra, Hz. Hızır, bunun hikmetini açıklar: Gemi, yoksul denizcilerindir. İlerde de, bütün sağlam gemileri zorla gasbeden zalim bir hükümdar vardır. Gemiyi kusurlu hale getirmiştir ki, o hükümdar buna el koymasın.
Eğer Erdoğan’ın iktidarı kusurlu hale gelseydi, kendisi için de, Türkiye için de iyi olacaktı.
Şimdi, Erdoğan’a ve Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye yapılacak daha büyük bir saldırıyı beklemeye başlayabiliriz.
Herkes, buna hazırlıklı olsun. Şiddeti ve dozajı arttırılmış, farklı türden saldırıları beklemeye başlayabilirsiniz.
Erdoğan, gemici bir babanın oğlu.. Ve çocukları, gemi ya da gemicikler işletiyor.
Ve, Erdoğan’ın gemilerinin ya da gemiciklerinin delinmediğini görüyoruz.
Çünkü bunu hak etmiyor. Çünkü Erdoğan ve ailesi, “yoksul denizciler” değil..
Ve yoksul kalmamış olmalarının bedelini hem kendileri ödeyecek, hem de Türkiye’ye ödetecekler.
Yazın bunu bir tarafa, yazın.

 

60. Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: “Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim.”
61. Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.
62. (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.
63. (Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.
64. Musa: İşte aradığımız o idi, dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler.
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66. Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi.
67. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.
68. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?
69. Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.
70. (O kul:) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.
71. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
72. (Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.
73. Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.
74. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!
75. (Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi.
76. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.
77. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
78. (Hızır) şöyle dedi: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.”
79. “Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.”
80. “Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.”
81. (Devam etti:) “Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.”
82. “Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.”

(Kehf, 18/60-82)

Yorum bırakın